Nesilden Nesile, Babaların günahlarını oğulları çeker… hepimizin hayatında en az bir kere de olsa duyduğu bir sözdür. Nietzsche ise bu sözü ‘babaların gizlediği şey evlatlarda ortaya çıkar’ diyerek desteklemiştir. Bu söz aileler arası iletişim için de uygun olsa bile böyle bir sözü küçük bir alana hapsetmek sanırım gerçeği görmemize engel olacaktır. Geçmişten günümüze kadar her zaman bir neslin yaptığı yanlışlar gelecek nesilden çıktı.
BABALAR VE OĞULLARI
En basit örneği küçük yaşta sevgisiz, ilgisiz büyümek zorunda kalan çocuklar, taciz edilenler, hor görülenler, sürekli dövülenler, açıkta bırakılanlar, dışlananlar… bir neslin küçük çocuklara yaptığı bu davranışlar gelecek nesil için potansiyel katilleri, sapıkları, canileri, psikopatları ve zorbaları oluşturdu.
Sevgi görmeden büyüyen birinden bir zorba, taciz edilen birinden bir katil veya bir sapık, sürekli dövülen birinden bir psikopat olması aslında bizi pek şaşırtmaz ama haberlerde olayların sadece dış yüzüne bakıp mahkemelerde sadece o kürsüye çıkanları cezalandırılıyoruz. insanoğlu bayılır çünkü cezalandırmaya, olayları her zaman kendinden uzaklaştırmak için elinden ne geliyorsa, doğru veya yanlış farketmeksizin, onu yapar.
YAŞADIĞIMIZ DÖNEM
Atalarımızın da bir sözü vardır bu konu hakkında… ‘’baba koruk yer, oğlun dişi kamaşır’’ demişler. Bir baba, bir anne ve hatta bir neslin yetiştireceği evlatlar için yaptığı her şeyi bin kere düşünmesi gerektiğini de vurgular bu söz. Denk geldiğimiz bu dönem insanların kibirleri, ihtirasları, hevesleri, hırsları yüzünden kendisinden sonra gelecek nesilleri düşünmediği, nefislerini mutlu etmek için dünyada düzeni bozduğu, her şeye kendi etrafında dönüyormuşçasına bencil ve kibirli bir şekilde davranıp söndürdüğü hayatların farkına varmayan insanların yaşadığı bir dönem.
Ne aşkın eskiler gibi kaldığı ne de sevginin kıymet gördüğü bir dönem. Kimsenin kendi ruhuna dönüp ‘ben kimim’ diye sormadığı çoğumuzun da kendi ruhlarına inanmadığı bir dönem. Yangınların sadece ormanlarda değil insanların içinde de yükseldiği, sellerin sadece evleri, arabaları ya da insanları değil içimizdeki ruhları da söküp aldığı, içimizdeki depremlerin bütün benliğimizi yıktığı bir dönemdeyiz.
Zaten kötülüğün çoğunluğa hakim olduğu bir dönemdeyken iyiliğin de azaldığı ve iyilik yapanların kesin bir enayi gözüyle bakıldığı bir dönemdeyiz. Sevdaların sadece türkülerde kaldığı, aşıkların bedenlerinin değil ruhlarının öldüğü, edep ile hayanın sükut edip ahlaksızlığın konuştuğu, yüzsüzlüğün ve arkadan iş çevirenlerin değer gördüğü ve bunun yanında adil olanların kolay lokma olarak sayıldığı bir dönemdeyiz. Bütün bunların bir araya geldiği dönemde eğer ‘masum kimse kalmamışsa tek günahkar sistemdir’ diyerek işin içinden sıyrılmanın da çok kolay olduğu ve kolaya kaçmanın da insanın içine işlediği bir dönemdeyiz.
SİSTEME TESLİM OLMAK:
Sisteme teslim olan bireylerin geldiği son nokta olarak ‘benim hiçbir suçum yok ki’ cümlesidir. Çünkü artık içine doğduğumuz dönemde savaşmamak, teslim olmak bir suç değildir. Çünkü artık her şeyin bir kolayı vardır. Bir çocuğun hayatını karartmak artık bir teslimiyet kadar kolaydır çünkü.
Yaşayan bir can ya da masum bir çocuk kimin umrunda olur ki kendi zevklerini yaşayanlar için. ‘’Eğer planınız bir yıllıksa, pirinç ekin. Eğer planınız on yıllıksa, ağaç dikin. Eğer planınız yüz yıllıksa, çocukları eğitin’’demiş konfüçyus. Biz ise yüz ylımızı çocukları yanlış yetiştirerek heba ettik. Babaların günahlarını oğulları çekti, peki o oğulların vebalini bir nesil kaldırabilicek mi…